Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Gaziantep’te sendikalı işçiler asgari ücrete tepkili!

Birleşik Tekstil Dokuma ve

Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN) tarafından, geçtiğimiz günlerde 22.104 TL olarak açıklanan asgari ücrete dair bir basın açıklaması yapıldı. İşçilerin açlık sınırının da altında asgari yaşama mecbur bırakılmasına tepki gösteren sendikalılar, ‘Söz sırası bizde’ dedi.

BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen, basın açıklamasında, “Asgari ücret nihayet önceki gün gece saatlerinde açıklandı. Sermaye çevreleri, patron örgütleri, İMF gibi emperyalist kurumlar, yabancı ve yerli tekellerin temsilcileri ne dediyse o oldu. Bir kez daha patronların istediği oldu. Bu sefalet zammıyla, tek adam iktidarı bir kez daha patronların, sermaye sınıfının hizmetinde olduğunu, ekonomik krizin faturasını işçi sınıfına ve halka yıkmak için Mehmet Şimşek’in başında olduğu halk ve işçi düşmanı ekonomik programı hayat geçirmek için ne kadar kararlı olduğunu göstermiş oldu.

Asgari ücrete ne kadar zam yapılması gerektiği zaten aylar öncesinden dile getirilmeye başlanmıştı. Yüzde 30’un üzerinde bir zammın ekonomik hedefleri ve istikrarı bozacağı, enflasyonu arttıracağı gibi söylemlerin yanı sıra, asgari ücrete ve diğer ücret ve maaşlara yapılacak zammın gerçekleşen enflasyona göre değil, önümüzdeki yıl için hedeflenen enflasyona göre yapılacağı sürekli tekrar edildi.

İşçilerle, milyonlarca emekçiyle alay edercesine “işçi ve emekçilerin ücretlerinin artışı sebep, enflasyon sonuçtur” denklemine bizi ikna etmeye çalıştılar. Hepimizi aptal yerine koydular. Sermayenin ve uluslararası tekellerin hizmetinde olan piyasacı ekonomistler de, milyonlarca işçi ve emekçiyi açlık ve sefalete mahkum etmek için tekrarlanan bu yalanları daha inandırıcı hale getirmek için seferber oldu. Nasıl olsa işçiler cahildir, halk cahildir, ekonomiden anlamazlar diye düşünerek, ekonomik gerçekleri, iktisat biliminin gerçeklerini ters yüz ederek, “ücretler artarsa maliyetler artar, talep artar ve sonuç olarak enflasyon da artar” tekerlemesini döndürüp durdular.

Oysa hem milyonlarca işçi ve emekçinin bizzat yaşadığı gerçek, hem de ruhunu sermayeye satmamış olan gerçek iktisatçıların ve bilimin ortaya koyduğu gerçekler tam tersini söylüyor: “Enflasyon sebep, ücret artışı talebi ise sonuçtur.” Yüksek enflasyonun asıl nedeni işçi ücretleri değil, bütün kaynakları bir avuç sermaye sınıfına aktaran iktidarın ekonomi politikaları ve şirketlerin, holdinglerin aşırı karlarıdır.

Örneğin son bir yılda işçi ücretlerine zam yapılmadığı halde enflasyon, artık kimsenin inanmadığı TÜİK’in resmi rakamlarına göre bile %46; ENAG’ın açıkladığı gerçek enflasyon rakamı ise %87 olmuştur. Başka bir örnek; daha önceki yıllarda, asgari ücrete resmi enflasyon oranının üzerinde zam yapıldığı ve buna rağmen yapılan zamdan sonra aynı yıl içinde enflasyonun artmak yerine düştüğü örnekler yaşadık.

İşçilere ve halka yutturmaya çalıştıkları bu yalanları çürütmek için daha pek çok örnek verilebilir. Ama buna gerek yok. Çünkü iktidarın, sermaye sınıfının ve onların sözcülüğünü yapanların gerçeklerle işi olmadığını biliyoruz. Onlar temsil ettikleri sınıfın gereğini yapıyorlar. Ülkedeki toplam gelirlerde emeğin payının son yıllarda nerden nereye düştüğü gerçeği onları ilgilendirmiyor. Daha birkaç yıl öncesine göre bile asgari ücretle, genel olarak işçi ücretleriyle, memur ve emekli maaşıyla alınabilen ekmek sayısının bile yarıya düştüğü, işçi ve emekçilerin sofrasından ekmeğinin yarısının çalındığı gerçeği onlar için bir anlam ifade etmiyor. Ev kirası, temel gıda ürünleri, ısınma, ulaşım, eğitim gibi giderlerin son birkaç yılda ücretlere oranla iki kat fazla artmış olması da umurlarında değil.

Sürekli “Fedakarlık yapmalıyız, sabırlı olmalıyız, ekonomik düzlüğe çıkmak için tasarruf etmeliyiz, kemer sıkmalıyız” deyip, enflasyonun altında ücret ve maaşlarla, yeni vergi yükleriyle işçiyi, memuru, emekliyi, yoksul halkı açlığa mahkum ederken; patronlara, yerli ve yabancı tekellere yeni teşvikler ve vergi aflarıyla trilyonları, ülkenin kaynaklarını aktarmaya devam etmelerinin nasıl bir ikiyüzlülük ve nasıl bir işçi ve halk düşmanlığı olduğu gerçeği onları zerre rahatsız etmiyor. Onlar için önemli olan, kutsal olan tek amaç var; o da, bu ülkedeki bütün işçi ve emekçileri, bütün halkı bir avuç patronun, zenginin ve tekellerin kölesi yapmak. Bu ülkeyi ucuz iş gücü, ucuz köle cenneti yapmak. Bunu açık açık da söylüyorlar zaten.

Peki biz ne yapacağız? İşçiler, emekçiler, sendikalar, emek örgütleri ne yapacak? Başta, en büyük işçi konfederasyonu Türk-İş olmak üzere, milyonlarca, yüzbinlerce üyesi olan işçi sendikaları, konfederasyonlar, ülkenin en büyük toplu sözleşmesi olan asgari ücretin, bu ücretlerle çalışan, bu ücretlerle yaşayan milyonları dikkate almadan belirlenmesinden sorumludur. Sadece açıklama yaparak, kamuoyuna görüş bildirerek, göstermelik ve işçilerin gazını almaya dönük mitinglerle yetinerek olmaz! İşçilerin örgütlü gücünü, üretimden gelen gücünü harekete geçirmek yerine, kanaat önderi gibi fikir beyan ederek olmaz. İşçilerin iradesini çiğneyen, işçilere sormadan, gece yarıları sözleşme imzalayan bürokratik ve sarı sendikacılık anlayışı işçi sınıfının bu durumda olmasının en büyük sebeplerinden biridir. Polonez işçilerinin mücadelesi, Özak tekstil işçilerinin mücadelesi, Cumhurbaşkanının hukuksuz grev yasağını tanımayarak yasağa rağmen grevini sürdüren ve kazanan Birleşik Metal-İş üyesi metal işçilerinin mücadelesi yürünecek yolu göstermektedir.

Bu kentte, Antep’te Başpınar’da, Şireci işçilerinin, Melike, Zafer ve daha onlarca fabrikada tekstil işçilerinin fiili grevlerle, direnişlerle ortaya koyduğu mücadele örnektir. Ancak kalıcı bir birliğimiz, sendikamız olmadığı için kazanımlarımız hem sınırlı oluyor hem de kalıcı olamıyor.

İşçi sınıfına ve emekçilere karşı saldırılar artık hattı müdafaa ile, tek tek ve ayrı ayrı işyerlerindeki mücadele ile püskürtülemeyecek bir noktaya gelmiştir. Artık sathı müdafaa zamanıdır! Genel grev, genel direnişi örgütleme zamandır! İşçiler buna hazır, tüm emekçiler, yoksulluktan, sefaletten kırılan emekçi halk buna hazır. Tek eksik, buna öncülük etmesi gereken, bu sorumluluğu alması, bu iradeyi göstermesi gereken sendikaların, konfederasyonların, emek örgütlerinin bürokratik çürümüşlüğüdür. O yüzden çağrımız öncelikle mücadeleci sendikalara, sendikacılara ve bu sendikaların gerçek sahibi olan işçileredir. İşyerlerinden, işçi havzalarından ve sendika şubelerinden başlayarak, bu kastlaşmış, baronlaşmış, şirketleşmiş bürokratik sendika yönetimlerine karşı, işçilerin gerçek birliğini kurmaya, sendikaları işçilerin mücadele örgütleri haline getirmek için insiyatif almaya çağırıyoruz.

En önemli çağırımız da tekstil, dokuma, hazır giyim sektöründe çalışan kendi işkolumuzdaki işçilere. Başta Antep’te, Başpınar OSB’de çalışan işçiler olmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanında çalışan tekstil işçilerini, bu işkolunda işçilerin tek ve gerçek mücadele odağı olan BİRTEK-SEN çatısı altında örgütlenmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz. Tekstil işkolunda örgütlü ve yetkili olan patron işbirlikçisi bürokrat sendikalara mahkum değiliz!  İşte atmalara ve işçilere yapılan haksızlıklara, zulme göz yuman, asgari ücret belirlenirken kılını bile kıpırdatmayan, işçilerin haklarını savunmak yerine patronlarla bir olup işçilerin karşısına dikilen sarı sendikacılık anlayışına mahkum değiliz! İşçiye sormadan toplu sözleşme imzalayan, işçilerden gizli patronlarla anlaşan, işten atılan üyelerine, atılan işçilerin tazminat hakkına bile sahip çıkmayan sendikalara mahkum değiliz! İşçiler açlık sınırında ücretlerle ve kölelik koşullarında çalışırken, yöneticilerinin yüz binlerce lira maaş aldığı, işçi aidatlarıyla saltanat sürdüğü, işçi gibi yaşamayan, işçilikle hiçbir alakası kalmamış kodamanların yönettiği sendikalara mahkum değiliz!

İşçilerin kurduğu, işçilerin yönettiği, bütün kararlarını işçilerle birlikte alan gerçek bir işçi sendikası BİRTEK-SEN adına bütün işçi kardeşlerimize sesleniyoruz. Kaderini patronların ve sendika ağalarının insafına ter etmek istemeyen, kendi göbeğimizi kendimiz kesmeliyiz, kendi sendikamızı kendimiz yönetmeliyiz, kendi kararlarımızı kendimiz almalıyız diyen bütün tekstil işçilerine çağrımızdır! Bize böyle bir sendika, böyle birlik lazım diyen bütün tekstil işçilerini BİRTEK-SEN’e üye olmaya, birlik olmaya çağırıyoruz!

Sadece asgari ücretle çalışanları değil, asgari ücret üzeri ücret alan bütün işçileri etkileyecek olan bu yüzde 30’luk sefalet zammına karşı;

gerçek enflasyon oranının üzerinde bir zam için,

fazla mesailere ve ek iş yapmaya muhtaç olmadan geçinmeye yetecek bir üçte için,

vergi dilimi zulmüne son vermek için

sosyal haklar ve ikramiye hakkımız için,

banka promosyanlarının işçilere ödenmesi için,

ağır çalışma koşullarının, kuralsızlığın, baskının, mobingin, keyfi işten atmaların son bulması ve iş güvencesi için,

başta Başpınar işçileri olmak üzere, Türkiye’deki bütün tekstil işçilerini birlik olmaya, BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz!

İki gün önce, tam da asgari ücretin belirlendiği gün, tekstil işçilerine yönelik bir anket başlattık. İktidar ve patronlar bize layık gördükleri asgari ücret zammını işçilere sormadan belirledi.  Onlar kendi sözünü söyledi. Başta Türk-İş olmak üzere sendikal bürokrasi seyretti. Şimdi söz sırası bizde! İşçilere sorulmadan belirlenen zam oranını kabul etmiyoruz! Tekstil işkolundaki bütün işçileri kendi zam talebimizi ve diğer taleplerimizi belirlemek için anketimize katılmaya ve taleplerimizi elde etmek için BİRTEK-SEN çatısında birleşmeye çağırıyoruz.

BU SEFALET VE KÖELİK DÜZENİ BİRLEŞİRSEK DEĞİŞİR!

BİRLEŞE BİRLEŞE KAZANACAĞIZ”