Muhittin Çoban – Güzel ṣeyler oluyordu. Kadınlar süsleniyor, erkekler trasını oluyordu aynada. Bir kadın evde unuttugu bastonunu geri dönüp almadan yürüdü. Okullarından çıkan gençleri görünce, “Nereye gidiyorsunuz böyle gençler?” diye sormadı, biliyordu gittikleri yeri, bir merhabayla yürüdu. Bir kadını gördü zeytin ağacına çıkmıṣ, yeni gelmisti adalet için oy kullanmaktan. Çizimemiṣ günaydınlar, seviṣilmemiṣ geceler, henüz dilendirilmemiṣ grevler vardı. Buz dağının ardında yalana inananların doğruya inandıkları görülüyordu, hava ısınıyordu. Hatırlatmadan hatırlamalı komṣun yanındaysa kazanmak kolaydır. Kibar insanlar birleṣerek eğlenebilir panayırı kurduklarında, ṣiddette kibarlık yoktur. İnsan insanda ev sahibi olmalı, açıp kapıyı kendi evi gibi girmeli. Çıkartmalı Azrail’i yoldan kötü denilen yola. Açmalı gözü, yeni bir hikâye yazılıyor. Silgi siliyor silgiyi defterden. Sevmemeli sanatçılar halka uzaktan bakmayı. Bahaneleri bıraktı evden çıkarken. Gaz baharlı ıslak akșamlarda komṣun tencere tava, sen ıslık çalıyorsun. Yaṣıyorlardı her biri birer kahraman gibi ‘Edepsiz’ romanımın içinde. Utanıyorlar mı ṣimdi, “bu halk korkak,” diyenler? Bizi fazla kırdılar, kızdırdılar, ṣimdi yaṣamasını ögreniyoruz protestolarda. Diriliṣti bizi komṣunun yeṣil dallarında filizlendiren. “Elimi de, dilimi de, belimi de özgür bırakıyorum,” dedi. Kulağı ajanslardaydı. Hisse değil bilgiye güvenecek bilgiler geliyordu. Sen benim en protestocu hikâyemdin, yazmaya doyamadığım. Ama bu kez koymuyoruz delik heybemize cesareti. Bugün de akıllıca bir iṣ yaptı, gördüğü üniversiteliye sarıldı.
Öykü: ÜNİVERSİTELİ
