Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

SEVDA KARACA GENEL KURULDA KONUŞTU

Emek Partisi Genel Başkan

Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, 2025 yılı bütçesi üzerine TBMM genel kurulunda söz aldı. AKP iktidarının, yoksulluğu yönetebilmek için ülkeyi ve yurttaşları çürütmek istediğini belirten Karaca “Bu çürümenin temelinde doğrudan doğruya Türkiye’nin sermaye düzeni var. AKP’yle ete kemiğe bürünen şey ise, piyasacılıkla dinciliğin ölümcül sentezi. Bu sentez çürümeyi, kokuşmuşluğu hızlandırdı. Çürümenin bir ekonomi politiği vardır ve bu Türkiye’nin sermaye düzenidir.” dedi.

İktidar sıralarına seslenen Karaca “Özal’ı perişan eden 89 işçi direnişleri dalgasını, sizi iktidara getiren 2001 yıkımını unutmayın. Bugün bunlardan çok daha büyük bir gerilim birikiyor. Bu bütçe halkı yalnızca ezmenin değil; kadını erkeğiyle, genci yaşlısıyla, işçisi emeklisiyle, öğretmeni sağlıkçısıyla, çocuğu doğasıyla halktan büyük korkmanın bütçesidir. Bu halk birleşip bir gün ayağa kalkacak. Çürümenizin sonu böyle yazılacak!” dedi.

SEVDA KARACA’NIN GENEL KURUL KONUŞMASININ TAMAMI ŞÖYLE:

2025 yılında halkın bütçesinin nerelere harcanacağına ilişkin yüzlerce saat süren genel kurul görüşmelerinde bize düşen 5 dakika… Daha önce komisyonda her bir bakanlığın bütçe gelirlerinin nasıl büyük bir halk düşmanlığıyla sermayeye peşkeş çekildiğini anlattık. Rakamlarla, grafiklerle anlattık… İşçi mektuplarıyla, gazete kupürleriyle anlattık…

Anladınız… Mesele; AKP sıralarının anlattıklarımızı anlamaması değil zaten. Siz gayet iyi anladınız. Uzatmayacağım, dümdüz konuşacağım. Size değil, halkımıza anlatacağım…

Türkiye kapitalizminin bekası, halkın daha fazla yoksullaştırılmasından geçiyor. Bu iktidar, yoksulluğu yönetebilmek için bu ülkeyi, bu ülkenin yurttaşlarını çürütmek istiyor. Bu çürümenin temelinde doğrudan doğruya Türkiye’nin sermaye düzeni var. AKP’yle ete kemiğe bürünen şey ise, piyasacılıkla dinciliğin ölümcül sentezi. Bu sentez çürümeyi, kokuşmuşluğu hızlandırdı.

Bu düzenin programında en başa emeğin örgütsüzleştirilmesi yazıldı. Emek örgütsüz olacak, sendikalı olup greve gitmeyecek, boyun eğip kader diyecek ki ücretler asgaride tutulsun, çalışmak ölüm demek olsun. Türkiye Yüzyılı dediklerinin grev yasağı, iş cinayeti, çocuk işçi rakamları rekorlarıyla yazılması bundan.

Ama bu da yetmez. Örgütsüz emeği yönetmek için başka araçlar gerekir: Din, tarikatlar, cemaatler ve milliyetçi hamaset sahneye çıkar. Zikir sesleri ile “Irmağının akışına ölürüm Türkiyem” marşları, Kurtlar Vadisi müzikleriyle İHA-SİHA vızıltıları birbirine karışır. Cihatçılarla araba sürüp, Türk emekçileri Kürt emekçilere düşman edip, aynı gemideyiz yalanlarıyla yoksulları kürek mahkûmu yapar.

Sonuç? Hızla yoksullaşan, ekmeği küçülen ama gericilik ve milliyetçilikle zehirlenen bir işçi sınıfı… Hakkını, hukukunu aramayan, ortak bir irade geliştiremeyen bir toplum…  Ama mesele basitçe dinci-milliyetçi zehir değil. Türkiye’nin döviz bağımlısı sermaye düzeni illegal yöntemlere de muhtaçtır. Uyuşturucu kaçakçılığı, silah kaçakçılığı, insan ticareti, kara paracılık… Mafyalaşma ve çeteleşme, bu düzenin fıtratındadır. Mafyanın devletleştiği, devletin de mafyalaştığı dönemlerde kokuşmuşluk artar.

Umutsuz bırakılan gençler çakallığa, racon kesmeye, köşe dönmeciliğe özendirilir. 5 para etmez bir mafyatik erkeklik moda haline getirilir. Üzerine de “ezan, kuran, bayrak” örtüsü serilir. Sermaye düzeni sadece mafyatik ilişkilere değil, kayırmacılığa da yaslanır. Kamu ihaleleri adrese teslim edilir, kimlerden vergi alınmadığı, kimlerin vergilerinin affedildiği bellidir. Bu; rüşvet ve yolsuzluk demektir. Kayırmacılık, bürokratları ve siyasetçileri rüşvet çarkının dişlisi yapar. Küçük bir azınlığın özel çıkarları ülkenin geleceğini teslim alır.

Yalancılar yalama olur. Yıkılan Hatay’ı inşa edemeyenler kalkıp Suriye’yi inşa edeceğiz diye gaz verir. Okul tuvaletine bir kalıp sabun koyamayanlar Ortadoğu’yu fethedeceğiz diye açları eyler. Yargı çürütülür, adalet sistemi çökertilir, hukuka güven sıfırlanır, cezasızlık alıp başını gider. Ülke fiili bir anayasasızlaştırmaya itilmişken, sarayın bekası için yeni anayasa tartıştırılır. 

Çürümenin bir ekonomi-politiği vardır ve bu Türkiye’nin sermaye düzenidir. Bugün düzenin bütün çarkları halkı halktan başka her şeye benzetmek için işliyor, çürütüyor. Bu çürümeyi durdurabilecek tek şey halkın emeği, ekmeği, geleceği için yeniden halk olması, bir halk gibi hareket etmesidir.

Patronu, tarikatı, cemaati, mafyası, çetesi, yandaş basını, iktidar sözcüleriyle sermaye düzeninin bekçilerinin en büyük korkusu budur. Çözüm bellidir: Sermayenin bekası adına kendilerine yoksulluk ve çürüme reva görülenler, aklı iğdiş edilenler, hafızası katledilenler, birleşmeleri, ortak bir irade göstermeleri, siyaseti değiştirmeleri istenmeyenler bir araya gelecek, ayağa kalkacak, ses çıkaracaklardır. Bugün pek çok yerde grev ve direnişler var. İnsanlık mücadelesi sürüyor. Ama bu “aç kalmama hattını” müdafaa etmek yetmez. Bize gereken sathı müdafaa; birleşik mücadeledir.

Son sözüm iktidar sıralarına:

Özal’ı perişan eden 89 işçi direnişleri dalgasını, sizi iktidara getiren 2001 yıkımını unutmayın. Bugün bunlardan çok daha büyük bir gerilim birikiyor. Gayet iyi biliyorsunuz, görüyorsunuz bunu, bu yüzden 2025’te kafasını kaldıranı ezmeye hazırlanıyorsunuz.

Bu bütçe halkı yalnızca ezmenin değil; kadını erkeğiyle, genci yaşlısıyla, işçisi emeklisiyle, öğretmeni sağlıkçısıyla, çocuğu doğasıyla halktan büyük korkmanın bütçesidir.

Ama geliyor gelmekte olan.

Korkacaksınız, korkacaksınız…Bu halk birleşip bir gün ayağa kalkacak.

Korkacaksınız, korkacaksınız… Çürümenizin sonu böyle yazılacak!